25 Ekim 2011 Salı

11. PERAKENDE GÜNLERİ-2 Aslan Saranga (Domino's Pizza) Sunumu


Perakende Günleri ’11 notlarımın ikincisine, Domino’s Pizza Genel Müdürü Aslan Saranga’nın sunumu ile devam ediyorum. Perakende Konferansıyla ilgili ilk yazımı burada okuyabilirsiniz. 





Aslan Bey konuşmasına “neleri doğru/daha iyi yaptık bunları paylaşacağım” diyerek başladı. 

90'ların başında Türkiye’deki fast food piyasasına baktıklarında McDonald's, Burger King ve kısıtlı şekilde Pizza Hut restaurantlarının olduğunu görüyorlar. Pazar büyüklüğüne baktıklarında ise pazarın büyüklüğünün 500 milyon dolar olduğunu tespit ediyorlar. Ancak evlerde insanların maç izlerken, otururken fast food yemek sipariş ettiklerini, evlere servisi de hesaba katarlarsa bu pazarın 2,5 milyar dolara yükseldiğini görüyorlar ve böylece evlere servise girmeleri gerektiğine karar veriyorlar. 

Bu durumda yani evlere servis alanına girmek istediklerinde rakiplerinin 2-3 TL’ya satış yapan lahmacuncular, hamburgerciler ve kokoreççiler olacağını görüyorlar.

Aslan Bey bunun ardından, Domino’s’un size ilham verecek stratejilerini anlattı:

Kale Stratejisi:

Bu strateji şunu anlatıyor: Her yere dükkan açmak, her yerde olmak yerine “kale” olarak adlandırdığı bir bölgede güçlü olmak. Domino’s’un ilk geliştiği ve şuan en güçlü olduğu bölge Kadıköy-Gebze arası. Bu mesafede toplam 20 restaurantı bulunmakta.

Bu noktada şunu söyledi: Bir marka önce İstanbul/Ankara/İzmir bölgelerine hakim olmalı, daha sonra yayılmalı. Domino’s Pizza’nın 210 restaurantının 110’u İstanbul’da imiş.

Peki yeni bir şube açarken tam satış hedefini tahmin etmek mümkün mü?

Bunun için kullandıkları 3 gösterge var:

Sosyo ekonomik statü analizi

Alım gücü analizi

Çekim noktaları analizi (hedef kitlenin nerelerde vakit geçirdiği)

Bunlar harita üzerinde işaretlenerek elde edilen veriler ışığında satış hedefleri ortaya çıkartılıyor.

Demografik Pazarlama

Örneğin Kazasker şubesi en çok kazanan ama en çok müşteri kaybeden şube imiş. Bu durumda o şubeye yönelik farklı pazarlama politikaları ve kampanya çalışmaları ile müşterinin bağlılığı arttırılmaya çalışıyor.

Hedefe Ortak Etmek

“Amerikan Rüyasını” hepimiz biliriz. İşte Aslan Bey “biz de Türk rüyasını gerçekleştirmek istedik” diyor. Bu da “sürücüleri milyoner yapmak”. Şuan işe motorcu olarak başlayıp, restaurant müdürü olan, hatta yüksek cirolarla birden fazla şube yöneten bir çok örnek bulunuyor.


Ayrıca Aslan Bey bir firma için “gerçeklik anı” olarak adlandırdığı bir olgudan bahsetti. Bu, en yoğun anda başarılı olmak anlamına geliyor. Çünkü çoğu işte olduğu gibi, restaurantlarda da günün belli bir saati en yoğun saat. Haliyle, sakin anlarda işi yürütmek nispeten kolay ancak bu anlarda yoğunluğu yönetebilmek başarıyı ya da başarısızlığı belirleyen şey.

Birkaç Keyifli Bilgi:

  • Domino’s Pizza’da çalışan herkesin hamur açmayı bilmesi gerekiyor. Bunun için işe başlarken eğitim veriliyor.
  • 20 sn’de hamur açamayan müdür olamıyor.

  • Adana’da en çok tüketilen pizza çeşidi ince ve peynirli pizzaymış.
  • Bol Malzemos Pizza Türklerin “ortaya karışık kültürü”nün ortaya çıkardığı bir ürünmüş :)
  • Edirne’de bir meyhaneci her akşam meyhanesine tam 25 tane karışık pizza siparişi veriyormuş. Bu böyle 15 gün sürmüş, en sonunda şube müdürü dayanamayıp meyhaneye gitmiş. Her akşam 25 tane pizzayı ne yaptıklarını sormuş. Meyhane sahibi de “üstünü sıyırıp müşterilere veriyorum, çok satıyor hem daha karlı oluyor” demiş :))


Son olarak Aslan Bey başarılarının sırrını “Lezzet ve hızlı lezzet (hızlı sevkiyat)” olarak özetliyor. Hız diyince aklınıza sadece evlere servis gelmesin, bu hız tarladan şubeye olan sevkiyat için de geçerli.


21 Ekim 2011 Cuma

11. PERAKENDE GÜNLERİ-1 Tolga Tatari (MARKAFONİ) Sunumu


19-20 Ekim tarihlerinde Lütfi Kırdar’da Perakende Günleri’nin 11.si düzenlendi.


Önümüzdeki yazılarda bu müthiş konferansta aldığım ilginç notları sizlerle paylaşacağım. Ama önce bir teşekkür: Bu konferansa katılım şartlarını öğrenmek için organizasyon firmasına mail attığımda, beni blogger olarak oraya davet etmek istediklerini söylediler. Tabi ki inanılmaz sevindim ve büyük bir şevkle konferansta yerimi aldım. Kendilerine buradan tekrar teşekkür ediyorum :) 

2 gün boyunca hem sunumları dinledim, bilgilendim, dersler çıkardım, hem de birçok yeni insanla tanıştım. Levent Erden (Euro RSCG Türkiye), Peter Fitzgerald (Google), Aubrey Ghose (ais>Brandlab), Semih Şeftali (Esse), Aslan Saranga (Domino’s Pizza), Tolga Tatari (Markafoni), Bob Thacker (Officemax), Tim Harford (Financial Times), Vahap Küçük (LCWaikiki) sunum yapan firmalar ve isimlerden sadece birkaçıydı.

Bildiğiniz gibi e-ticarete olan özel ilgimden dolayı ilk yazımı 2.gün gerçekleşen Markafoni sunumuna ayırıyorum. :) Markafoni kurucu ortağı Tolga Tatari salondaki yaklaşık 3000 perakendeciye, firmaların neden onlineda var olması gerektiğini ancak bunun çok iyi bildikleri, alışageldikleri mağazacılık uygulamalarından hangi noktalarda farklılaştığını anlattı. O sunumdan bazı notlar şu şekilde: 



“Perakendeciler İçin E-Ticaret Stratejileri” 
Tolga Tatari, Markafoni

Kendisi sunuma bazı rakamlar vererek başladı. Önemli rakamlardan biri şuan Türkiye’de internet kullanıcılarının sadece %20’sinin internetten alışveriş yapıyor olması. Bu oran ABD’de %60’larda. Yani bu alan daha gelişmeye çok açık. 

Peki online perakendenin offline’dan farkları ne? Aslında temelde müşterinin gerçek bir mağaza deneyimi ile internet ortamındaki alışveriş deneyimi aynı. Şöyle ki;

Gerçek alışveriş deneyimindeki tabela sanal mağazadaki URL ile, vitrin anasayfa ile, mağazayı dolaşma sayfalar arasında gezinme ile, satış danışmanı canlı destek/chat ile, deneme yorumlar ile, kasadaki ödeme sanal ödeme ile bağdaşıyor.

Peki buradaki önemli noktalar neler?

-Nasıl ki gerçek bir mağazada iç dekorasyon belli kriterlere göre planlanıp tasarlanıyorsa, sanal mağaza deneyimi de “katalog mimarisi” olarak adlandırdığı olgunun ışığında oluşturulmalı.

-Gerçek bir mağazada, ürünlerle kasaya geldiğinizde çoğunlukla “ben almaktan vazgeçtim” diyip elinizdekileri bırakmazsınız. Ama sanal mağazalarda ödeme adımında satın almaktan vazgeçme oranı %50 imiş ki bu internet alışverişinde makul bir oran olarak kabul ediliyormuş. (Bu oranı düşürmeye yönelik yöntemlerin neler olabileceği geldi aklıma, bu konuyu araştırmak üzere bir kenara not ettim.)

-Ödeme sayfalarında yaratıcı/farklı denemeler yapmaktan kaçınmalı, sonuçları tehlikeli olabilir. Bu alanı düzenlerken amazon.com gibi firmaların yıllar içinde oturttukları biçimden şaşmamak gerekiyor.

-Değindiği önemli noktalardan biri de sitenizden alışveriş yapan bir kişinin, satın aldığı ürün eline geçene kadar “müşteri” haline gelmediği. Yani kişi, o ürüne beklediği kondüsyonda ve şartlarda sahip olana kadar aslında müşteri değil.

-Yapılan araştırmalardan ortaya çıkan ilginç bir sonuç şöyle: E-ticaret müşterisi için en önemli kriter fiyat değil. Bu kriterlerin başında “ürün açıklamasının yeterli olması” var. Fiyat bunun arkasından geliyor. Yani müşteri öncelikle ne aldığından emin olmak istiyor. 

Fotoğraf

-Bir başka yanlış algı “ben büyük markayım, nasılsa satarım” düşüncesi. Mağazalardan toplanan müşteri dataları bu noktada bir anlam ifade etmeyebilir. “E-ticaret projesinde mağazayı sanki sizi hiç tanımayan bir ülkede açmış gibi bir pazarlama stratejisi izlemeli” diyor. 

Ya da tersi de mümkün; reelde daha çok bilinirliğe sahip rakip markayı, sanalda geçmeniz mümkün. Kısacası sanalda, reeldeki rakibinize karşı dengeler her zaman tersine dönebilir.

Sunumun en keyifli kısmı her zaman olduğu gibi yaşananlardan çıkartılan derslerdi. Bunlar kısaca şöyle:

1) Lojistik planlamasını iyi yapın
2) Kapasitenizi büyütmeye hazır olun. (günde 40 milyon kişinin ziyaret ettiği bir AVM’de iş yapıyor gibi düşünün)
3) E-ticaret modellerini birbirine karıştırmayın
4) Ürünlerin sergilemesini uygun mankenler ile yapın

Tolga Bey sağolsun bizler için “2011’in en iyi internet projeleri”ni derlemiş. Onu da bizlerle paylaştı. İşte o projeler:
Gözlükfoni
Çantafoni
Memurfoni
Kozmofoni
Mobilyafoni
Ayakkabıfoni
Teknofoni

Evet klonu çok gördük, bunlar da Markafoni klonları :)

Sonraki yazımda Domino’s Pizza genel müdürü Aslan Saranga’nın sunumundan notlar paylaşacağım. Herkese keyifli haftasonları dilerim.

14 Ekim 2011 Cuma

Tasarımcılar ve El Emeği Üreticileri İçin Sosyal Medya

Geçen gün pasaj.com'un Facebook sayfasında aşağıdaki tatlı mı tatlı fotoğrafı paylaşmışlar. Ben tabi göz aşinalığı gereği, pasaj.com'da satılan değil, internetten bulunmuş ve sayfa yönetiminin fikir olsun diye koyduğu bir fotoğraf olduğunu anladım ama bir hanım altına gördüğünüz yorumu bırakmış. "Hemen" satın almak istediğini, nasıl yapacağını sormuş. Pasajcılar da gerekli açıklamayı yapmış, hatta daha iyisi bir de yönlendirme yapmışlar. Buraya kadar çok güzel.



Peki şunu merak ediyorum, o yorumu görüp, o hanıma "ben bebek patikleri yapıyorum, bundan da yapabilirim" diye ulaşan olmuş mudur?-ki bebek patikleri yapan ve satan/satmak isteyen çok hanım olduğunu biliyorum. Olmuşsa bile kaç kişidir?

Eğer ürettiklerinizi satmak, isminizi duyurmak, kendinizi tanıtmak istiyorsanız sosyal medyayı kullanmama, ondan faydalanmama gibi bir seçeneğiniz olamaz. Mesele sosyal medyada var olup olmama değil, onu nasıl ya da ne kadar iyi kullandığınız.

Benim Facebook sayfamda da benzer şekilde fotoğrafların altına, bunu beğendim, nasıl alabilirim diye mesaj bırakanlar oluyor zaman zaman. Ben de tabi duruma anında müdahale :) edip yönlendirmeyi yapıyorum. Bu benim kendi sayfamda oldu ama fark etmiyor, anlatmaya çalıştığım "sosyal medya takibi"nin önemi ve "satın almaya hazır ve istekli" kişilerin tespit edilmesi.

Facebook'ta takibi nasıl yapabilirsiniz?

Şöyle bir adım ile başlayabilirsiniz:

Öncelikle ürünlerinizin hitap ettiği insanların bulunduğu yerlerde "takılmanız" gerek. Bu ne demek? Siz eğer nikah şekeri yapıyorsanız, "Nikah Şekeri Yapanlar Sayfası" nda :) vakit geçirmeniz mi daha mantıklı, yoksa evlilik planları yapanların olduğu yerlerde mi? Elbette üreticilerle bir arada bulunacaksınız, iletişim halinde olacaksınız ama iş satmaya geldiğinde, sizin ikinci gruptaki insanların dikkatini çekmeniz, onlarla bağlantı kurmanız gerek. 

Ve tabi, pasaj.com örneğinde olduğu gibi, size ve işinize hitap eden sayfaları ve bırakılan yorumları olabildiğince takip halinde olmalısınız ki böyle fırsatları kaçırmayasınız.

Bu arada belirteyim, yaptığınız iş ile ilgili bir Facebook sayfası açmanız, Facebook'ta işinizle ilgili paylaşımları bu sayfanızda yapmanız ve gezinirken de yorumlarınızı bu kimliğinizle bırakmanız daha profesyonel ve güvenilir bir izlenim yaratmanızı sağlar.

Sorularınız ya da yorumlarınız varsa lütfen paylaşın :)


Bu yazıya Ahmet Kırtok'un bir yazısı ilham oldu. Kendisine buradan teşekkür ediyorum.